Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu.
Toplantıda terörle mücadele konusunun etraflıca ele alındığına işaret eden Kalın, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları tarafından iç ve dış güvenlikle ilgili sunum yapıldığını ifade etti.
Kalın, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan tarafından da iç ve dış güvenlik, Suriye, Irak, PKK, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele konularında kapsamlı bir sunumun yapıldığını bildirdi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde dün tamamlanan Kongre seçimleri ile ilgili de toplantıda kısa bir değerlendirme yapıldığını aktaran Kalın, Fırat'ın doğusu konusunun da etraflı bir şekilde ele alındığını kaydetti.
İdlib mutabakatı konusunda 27 Ekim'de yapılan 4'lü zirveden sonra gelinen son nokta ve sahadaki uygulamaların da toplantıda gündeme geldiğini anlatan Kalın, İran'a yönelik ABD yaptırımlarıyla ilgili Dışişleri ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının sunumu olduğunu, özellikle Türkiye'nin İran'la yaptığı ticareti ile ikili ticari konuları nasıl etkileyeceği konusunun detaylı bir şekilde ele alındığını belirtti.
Kalın, toplantıda ekonomideki iyileşme ile ilgili genel değerlendirmenin yapıldığını vurguladı.
Terör örgütleriyle mücadele
Terörle mücadele konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kalın, şu görüşlerini paylaştı:
"Şunun altını çizmek istiyorum, içeriden veya dışarıdan, nereden gelirse gelsin terör tehdidine karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün kurumlarıyla tam bir kararlılık içerisinde mücadeleye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir. Bizim için terör örgütleri arasında 'iyi terör örgütü, kötü terör örgütü' diye bir ayrım söz konusu değildir. Dolayısıyla PKK, onun Suriye kolu olan PYD/YPG, FETÖ, DHKPC, DEAŞ, EL Kaide ve benzeri bütün terör örgütlerine karşı ilgili birimlerimiz tam bir eşgüdüm içerisinde bu mücadeleyi bundan sonra da kararlı bir şekilde sürdürecekler."
Türkiye'nin sınırlarında aldığı güvenlik tedbirlerinin kendi sınırını korumaya dönük olduğuna vurgu yapan Kalın, "Deyruzzor bölgesi ise birkaç yüz kilometre aşağıda, güneyde gerçekleşen bir operasyonla ilgilidir. Dolayısıyla Türkiye'nin PYD/YPG, yani PKK hedeflerine dönük aldığı tedbirler DEAŞ'la mücadeleyi zayıflatıyor argümanını kabul etmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir. Tam tersine bu örgüte destek veren bu örgütle iş birliği yapan ülkelerin kendilerini terörle mücadele noktasında nerede oldukları konusunda bir muhasebeye çekmeleri gerekiyor. Çünkü PYD ve YPG'ye verilen her destek doğrudan ya da dolaylı olarak PKK terör örgütüne verilmiş bir destektir. Bu Fırat'ın doğusu için de böyledir, İdlib bölgesi için de böyledir, Afrin bölgesi için de böyledir, Cerablus bölgesi için de Irak bölgesi için de Kandil için de Mahmur için de... Nerede olursa olsun bizim ilkemiz bu konuda son derece nettir." değerlendirmesinde bulundu.
Birkaç yıl önce Türkiye'nin DEAŞ'la mücadelede yer almadığı, katkı sunmadığı ve dolaylı olarak DEAŞ'a destek verdiği gibi aslı olmayan, tamamen algı operasyonlarına dayalı birtakım propagandaların yapıldığına şahit olduklarını kaydeden Kalın, bunların hiçbirinin maddi delillerle temellendirilmediğini ancak algı operasyonu olarak tedavüle sokulduğunu ifade etti.
Kalın, "Şimdi bu daha küçük çaplı, daha düşük yoğunluklu denenmeye çalışılan şey de aslında bundan çok farklı değil. Türkiye DEAŞ'la mücadelede en ön saflarda yer almış bir ülkedir. Uluslararası koalisyonun bir ortağı olarak da yer almıştır aynı zamanda kendisinin Cerablus, El Bab bölgesinde yaptığı operasyonlarla da DEAŞ'la mücadelede en ön saflarda yer almış bir ülkedir. Bununla ilgili kamuoyunun zihninde bir şüphe, şaibe uyandırmaya dönük faaliyetleri şiddetle reddettiğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum." dedi.
'FETÖ'ye karşı yürüttüğümüz kapsamlı mücadele bütün dünya sathında devam ediyor'
Türkiye'nin DEAŞ'a dönük sınır içinde ve dışında geçtiğimiz günlerde güvenlik birimlerince bir dizi operasyon gerçekleştirdiğini anımsatan Kalın, "Bu konuda taviz vermemiz zaten söz konusu değil. Aynı şekilde FETÖ terör örgütüne karşı da yürüttüğümüz kapsamlı mücadele bütün dünya sathında devam etmektedir. Bu konuda da en ufak bir taviz vermemiz söz konusu değildir. Buradan özellikle FETÖ'ye şöyle veya böyle, şu veya bu gerekçeyle kol kanat geren, onlara alan açan, faaliyetlerini görmezlikten gelen ülkelere çağrımız da bu terör örgütüne karşı net bir tavır almalarıdır." diye konuştu.
"FETÖ okullarının kapatıldığı ülke sayısı 21'e ulaştı"
FETÖ ile mücadele noktasında uluslararası arenada önemli mesafe aldıklarını vurgulayan Kalın, "15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra FETÖ okullarının kapatıldığı ülke sayısı 21'e ulaştı. Bu Türk diplomasisi açısından da son derece büyük bir başarıdır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın son derece kararlı tutumunun belirleyici aktör olduğunu da ifade etmek isterim." dedi.
'Türkiye'ye dönük herhangi bir terör yapılanmasına müsaade etmeyeceğiz'
Fırat'ın doğusu konusunda da açıklamalarda bulunan Kalın, "Burada Türkiye'ye dönük herhangi bir terör yapılanmasına hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. Buradaki terör unsurlarına kimin destek verdiği, kimin iş birliği yaptığı, hangi gerekçeyle onlarla birlikte hareket ettiği konusu bizi bağlamaz. Burada öncelikli konu bizim milli çıkarlarımız çerçevesinde ulusal güvenliğimizi sağlamaktır. Burada da Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi eğer ortaklarımız bu konuda bir adım atmazsa biz gerekli adımları her zaman da atmaya hazırız." dedi.
Bu çerçevede Münbiç yol haritasının gecikmeli de olsa hayata geçirilmiş olmasının memnuniyet verici olduğuna değinen Kalın, şöyle devam etti:
"İş birliği istediğimiz düzeyde midir? Henüz değil. Henüz atılması gereken adımlar var. Bizim tabii ki temel beklentimiz NATO'da müttefik olduğumuz, stratejik ortak olarak tavsif ettiğimiz Amerika Birleşik Devletleri'nin bir terör örgütünün Suriye kolu olan PYD ve YPG ile angajmanını tamamen sonlandırmasıdır. PYD/YPG alternatifsiz değildir. Geçtiğimiz 3-4 yıl içerisinde bunu defalarca gördük. Başka meşru unsurlarla, Suriyeli unsurlarla DEAŞ'a karşı terörün diğer unsurlarına karşı mücadele verilebilir. Bunu yaparken de Türkiye gibi bir komşu ülkenin, müttefik ülkenin ulusal çıkarlarını tehlikeye atmadan, riske atmadan bunu gerçekleştirmek elbette mümkündür. Biz bunu Fırat Kalkanı Harekatıyla, Zeytin Dalı Harekatıyla aslında birçok defa ispat ettik. Dolayısıyla bu vetireden hareketle bundan sonraki terörle mücadeleyi Suriye sahasında Türkiye kararlı bir şekilde yürütmeye de devam edecektir."
'Gecikmiş bir adım'
ABD'nin terör örgütü PKK'ya mensup sözde üst düzey yöneticiler Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan'ın kimlik ya da yer tespitini mümkün kılacak bilgiler karşılığında para ödülü verileceğini duyurması hatırlatılarak, bugün de ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey tarafından "PYD, YPG'nin terör örgütü olarak görülmediğine" dair açıklamaların sorulması üzerine Kalın, "ABD'nin terör örgütünün 3 mensubuyla ilgili böyle bir ödül vermesi çok geç kalmış bir adımdır, olumlu olmakla beraber çok gecikmiş bir adımdır." diye konuştu.
Kalın, ABD'nin, PKK'yı 1997'de terör örgütü olarak tanıdığını anımsatarak, "Bu insanlar yeni terörist olmadılar, bunlar PKK'nın içinde üst düzey yönetiminde yıllardır bulunan kişiler. Biz bunlarla mücadele ederken maalesef ne ABD'den ne de diğer Avrupalı müttefiklerimizden arzu ettiğimiz düzeyde sonuç alıcı bir iş birliğini şu ana kadar görmedik." değerlendirmesinde bulundu.
Bu adımın atılmasının elbette pozitif bir unsur olarak not edilmesi gerektiğinin altını çizen Kalın, "Ama burada şöyle bir beklenti varsa; 'Bakın biz, PKK'nın 3 üst düzey yöneticisine para ödülü koyduk, dolayısıyla bu PKK ile mücadelede bizim, sizin yanınızda olduğumuzu gösteriyor. Ama eş zamanlı olarak PYD/YPG konusunda da siz tutumunuzu yumuşatın' gibi bir beklenti söz konusu ise bunun bir karşılığının olmadığını açıkça ifade etmek isterim." ifadesini kullandı.
'PYD ve YPG'nin, PKK'nın Suriye kolu olduğunu herkes biliyor'
Kalın, buradaki temel problemin ABD'nin, PYD ve YPG'yi "terör örgütü" olarak tanımlamamasından kaynaklandığını vurguladı.
Bir yıl öncesine kadar ABD'nin bütün istihbarat raporlarında, söz konusu örgütlerin "PKK'nın Suriye kolu" olarak tanımladığını anımsatan Kalın, "PKK'nın Suriye kolu olarak tanımladıkları PYD ve YPG'yi şimdi meşru, terörle ilgisi olmayan, PKK'dan ayrı bir örgüt gibi tanımlamaya çalışmaları bize sorarsanız beyhude bir çabadır." dedi.
İbrahim Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bununla bizi asla ikna edemezler, aslında kendileri de bundan çok ikna olmuş değiller ama bir taktik hareketi olarak, belki bir manevra olarak, bu ayrımı yapmaya çalıştıklarını ifade ediyorlar. Açıkçası bizim açımızdan bunun hiçbir geçerliliği söz konusu değil. PYD ve YPG'nin, PKK'nın Suriye kolu olduğunu herkes biliyor. PYD/YPG yapılanmasının Suriye sahasında bütün önemli talimatlarını Kandil'den aldığını, PKK elebaşlarından aldığını, yani başına ödül çıkarttıkları kişilerden aldıklarını herkes biliyor.
Burada biraz amiyane tabirle, böyle birbirimizi kandırmaya dönük bir oyunun içinde olmayı biz Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkeye yakıştıramıyoruz. Bunun bizim açımızdan kabule dilebilir, ikna edici bir tarafı da söz konusu değil. PYD/YPG konusunda Türkiye tavrını çok net bir şekilde ortaya koymuştur, bunda da herhangi bir değişiklik söz konusu olmayacaktır. Bizim beklentimiz terörün her türüne karşı mücadelede müttefiklerimizin kelimenin tam manasıyla yanımızda yer almasıdır."
İbrahim Kalın, bunun birtakım taktik manevralarla zamana yayarak, el çabukluklarıyla öteleyerek ya da gündemi başka taraflara çekmeye çalışmanın netice vermeyeceğini, asıl meselenin özüne ilişkin beklentilerinin hala baki olduğunu vurguladı.
"İlkesel bir pozisyon ortaya koymuştur"
Bir süredir Sayıştayın özellikle belediyelerle ilgili bazı raporların medyada yer aldığı hatırlatılarak, bunlarla ilgili hükümetin bir adım atıp atmayacağı sorusu üzerine Kalın, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu konuda parti sözcümüze belki yönlendirmeniz daha isabetli olur. Ama şunu ifade edeyim, bu Sayıştay raporlarında sadece AK Partili değil CHP, MHP ve diğer partilerin de belediyeleri var. AK parti bugüne kadar yolsuzluklar konusunda tavizsiz bir siyasi çizgi izlemiştir. Bu tavır değişmemiştir, bundan sonra da asla değişmeyecektir. Cumhurbaşkanımız bu konuda son derece net olmuştur, kendi teşkilatıyla, belediyeleriyle ilgili. Bu konudaki net tavrı aynen devam etmektedir."
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Türk'üm ama Türkçü değilim." açıklamaları hatırlatılarak, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in bu konudaki eleştirisinin sorulmasına şu yanıtı verdi:
"AK Parti'yi, HDP ile aynı cümle içerisinde kullanmak bile siyasi bir safsatadır. Eğer Sayın Akşener bu konuda bir safsata başlatmak istiyorsa, bu kendi bileceği bir şeydir ama AK Parti'nin, parti kadrolarının, Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, bir terör örgütünün siyasi kolu gibi hareket eden bu yapı hakkındaki duruşu son derece nettir. Tersine bu siyasi yapıyla bugüne kadar hangi partilerin ne tür ilişkiler içerisinde olduğunu kamuoyu da gayet iyi bilmektedir.
Cumhurbaşkanımız, 'Türk'üm ama Türkçü değilim' derken son derece ilkesel bir pozisyon ortaya koymuştur. Yani ben Türk'üm, Türklüğümle övünürüm ama diğer etnik gruplara mensup olan insanlar da kendi etnik kimlikleriyle gurur duyabilirler. Bu bizi bir millet olma vasfından uzaklaştırmaz. 'Türk milleti' dediğimizde bütün bu unsurları kucaklayan bir milletten, millet vasfından bahsediyoruz..."
Kalın, bunu gölgeleyecek dar yaklaşımların bütün milleti olumsuz yönde etkilediğini belirterek, AK Parti'nin kurulduğu ilk yıllardan beri bütün icraatlarında bu çizgiyi hep muhafaza ettiğini söyledi.
"Türkiye'nin böyle bir uluslararası platforma davet edilmesi önemli"
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hafta sonu Paris'te katılacağı programda liderlerle görüşme programının belli oldu mu?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, şu bilgileri verdi:
"Sayın Cumhurbaşkanımız 10-11 Kasım'da Paris'de düzenlenen 1. Dünya Savaşı'nı sona erdiren antlaşmanın 100'üncü yılı münasebetiyle bir uluslararası toplantıya Fransa Devlet Başkanı Macron'un davetine icabeten katılacak. Bu programa, 70 civarında hükümet ve devlet başkanının katılması öngörülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu törenlere katılacaklar, Paris'teyken oraya katılan devlet başkanlarıyla da ikili görüşmeleri olacak, BM Genel Sekreterini kabul edecek. Ayrıca program elverdiği orandan da diğer ikili görüşmelerini gerçekleştirecek.
Türkiye'nin böyle bir uluslararası platforma davet edilmesi önemli. Türkiye'nin bölgesel ve küresel diplomasi içerisindeki yerini teyit etmesi açısından da önem arz ediyor. İkili görüşmeler de törenlerin yanında ayrıca önem arz ediyor. Önümüzdeki haftalarda üst düzey başka ziyaretlerde olacak. Bildiğiniz gibi ay sonunda G20 Zirvesi münasebetiyle Arjantin'e bir ziyareti olacak Sayın Cumhurbaşkanımızın. Orada da G20 liderleriyle görüşmeleri olacak, öncesinde de bir dizi üst düzey ziyaretler olabilir."
(AA)