Zeytin Dalı Harekatı'nın başlamasından bu yana 10 günden fazla süre geçti. Şu ana kadar operasyonun başta askeri boyutları olmak üzere birçok boyutu tartışıldı. Ancak, operasyon sadece taktik boyutları üzerinden tartışılmanın çok ötesinde bir değerlendirmeyi hak ediyor.
Afrin operasyonu ve Suriye'de dengeler
Operasyonda Türkiye'nin güvenlik gerekçeleri bugüne kadar çok net bir biçimde tanımlandı. Bu operasyonun gerekliliği ve meşruiyetinin tartışılacağı bir kafa karışıklığı yok. PKK ve Suriye'deki türevlerinin, Türkiye için kısa vadede terör nitelikli, uzun vadede ise Suriye'nin toprak bütünlüğü bağlamında stratejik tehdit oluşturduğu açık. Bununla birlikte şu ana kadar bu tehdidin bertaraf edilmesinde Türkiye'nin ne bölge ülkeleriyle ne de Suriye sorununa dışarıdan müdahale eden büyük devletlerle çok yakın bir çizgi paylaşamadığı da ortada. Bu nedenle, sınır ötesi askeri harekat kaçınılmaz hale gelmişti. Kimilerine göre geç kalındı, kimilerine göre biraz daha beklenebilirdi, fakat pekçok zorluk taşısa da başladı.
İlginç bir biçimde ilk günden itibaren Zeytin Dalı Harekatı'nın nedenleri ve sonuçlarından ziyade, büyük ölçüde askeri taktik konulara odaklanılıyor. Cephelere, çatışmanın sürdüğü köylere, kimlerin katıldığına öylesine odaklanıldı ki operasyonun yapılış biçiminin yol açtığı yerel dengeler ve operasyonla birlikte yeni bir dinamizm kazanan bölgesel güç dengesi büyük ölçüde ihmal ediliyor. Elbette, kamuoyunu bilgilenmesi ve halkın moral/motivasyonu açısından operasyonun askeri boyutları ilgili uzmanlar tarafından tartışılmalı. Fakat, zaman zaman hassas bilgilerin de paylaşıldığı harita önü tartışmaların operasyonu icra eden komuta kademesine bırakılması daha faydalı. Şu ana kadar yaşanan gelişmeler dikkate alındığında operasyonun yapılış biçiminin bölgeyi nasıl etkilediğinin tartışılması çok önemli.
Zeytin Dalı Harekatı, Suriye'deki güç dengelerini ciddi ölçüde etkilemeye başladı. Bir kere, Rusya ile ABD arasında mekik dokuyarak Suriye'de kendisine kalıcı bir siyasi tanınma arayışında olan PYD'nin bu arayışı büyük bir darbe yedi. Suriye'nin kuzeyinde Irak sınırından İdlib'e kadar kesintisiz ve geniş bir toprak parçası üzerinde siyasi hakimiyet kurma arayışında olan PYD'nin bu arayışı Zeytin Dalı Harekatı ile birlikte çöküş sürecine girdi. 2014 sonlarında DEAŞ'a karşı ABD'nin desteğini alarak genişlemeye başlayan ve bu destek sayesinde DEAŞ'tan ele geçirdiği toprakları demografik olarak dönüştürüp hakimiyetini pekiştiren PYD'nin Afrin ve civarını kaybetmesi, örgütün uzun vadeli projesini olumsuz etkileyecek. Çünkü, büyük güçlerin desteğini aldıktan sonra masada da sahada da kaybetmeyeceği izlenimi yaratılan PYD ve YPG'nin yenilgiye uğratılması kuzey Suriye'deki insanlar üzerinde farklı bir etki yaratacaktır. Yani, operasyon başarıyla tamamlandığında sadece Türkiye sınırının bir kısmında YPG'nin terör tehdidi yaratması ihtimali ortadan kaldırılmış olmakla kalmayacak, aynı zamanda son üç yılda yaşadıkları yerlerden kaçmak zorunda kalan ve bir daha dönemeyeceklerini düşünen kişiler için de yeni bir umut ışığı doğacak. Dolayısıyla, operasyondan sonra Münbiç ve PYD kontrolü altındaki Fırat'ın doğusunda kalan yerlerin çoğunun ahalisinde kısa vadeli beklentiler değişebilecektir.
PYD'nin yalnızlaşma süreci
Güç dengesindeki değişimin ikinci boyutu Şam ile PYD arasındaki ilişkilerde. 2012'de Suriye rejimi güçlerinin ülkenin kuzeyinde bazı topraklardan çekilmesinden itibaren hiç kopmayan Şam-PYD ilişkisi artık farklı bir boyuta gelmeye başladı. YPG'nin ABD'den açıkça ve kalıcı bir destek almasından sonra Beşşar Esed her ne kadar YPG'yi suçlasa da iki aktör arasındaki ilişkinin niteliği farklı. Birkaç hafta öncesine kadar ABD'den aldığı destekle kendisini rejime kafa tutabilecek kadar güçlü hisseden PYD ve YPG bugün varlığını sürdürebilmek için ABD kadar rejime de ihtiyaç duyuyor. ABD'nin silahlandırdığı ve Rusya'nın da üstü kapalı bir siyasi koruma sağladığı PYD ve YPG'nin kontrolündeki Afrin'e Şam Yönetimi'nin normal şartlarda girmesi neredeyse imkansızken Zeytin Dalı Harekatı'nın başlamasından sonra yenileceğini anlayan PYD, Esed Yönetimi'ni açıkça Afrin'e davet etti. Bu davetin Şam'ın elini güçlendireceği ve orta vadede belli anlaşmalara bağlı olarak diğer bazı doğu vilayetlerine doğru ilerlemesini sağlaması da mümkündür. Bu Şam'ın ülkedeki kontrolünü artırırken PYD ile Şam arasındaki ilişkilerde Şam'ı üstün duruma getirmektedir.
Güç dengesinin diğer bir boyutu Suriye'nin geleceğine dair yürütülen siyasal çözüm önerilerinden en azından şimdilik PKK terör örgütü ve onun türevlerinin dışlanmasıdır. Türkiye'nin Suriye'deki siyasal sürece dair iki temel iddiası bulunuyor: Bunlar, Beşşar Esed'in iktidarda kalmasının ülkede istikrarın sağlanmasının önünde en önemli engel olduğu ve terör örgütlerinin Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından tehdit oluşturduğu. Ancak terör örgütleri tanımı tüm ülkelere göre farklılık gösteriyor. DEAŞ ve El-Kaide kökenli örgütler üzerinde bir uzlaşı bulunmasına rağmen PYD'nin ve YPG'nin konumu konusunda tartışmalar bulunuyordu. Bugün başta ABD olmak üzere birçok devlet aslında son derece açık olan PYD-YPG-PKK ilişkisini görmezden gelmeye devam etmesine rağmen Soçi Kongresi'ne PYD'nin Suriyeli Kürtleri temsilen katılmasının engellenmesi altı çizilmesi gereken bir aşama. 2012'den itibaren Suriye'deki diğer Kürt partilere yönelik baskı ve yıldırma politikaları sayesinde Kürtlerin tek ve en güçlü temsilcisi olduğunu iddia eden PYD'nin Suriye'nin geleceği için kritik olan toplantılara davet edilmemesi bugün için önemli bir gelişmedir. Bu ise Zeytin Dalı Harekatı'na bağlıdır. Türkiye, İran ve Rusya'nın garantör olduğu bir anlaşma sürecinde Türkiye'nin açıkça mücadele ettiği bir örgütün toplantıya çağrılması beklenemezdi. Nitekim, PYD Soçi'ye davet edilmedi. Bu PYD'nin bölgedeki yalnızlaşma sürecinin başlangıcıdır. Ancak, bu sürecin daha ileri aşamalara taşınması da gerekmektedir.
ABD'nin 'yerel ortak' hassasiyeti IKBY referandumunda görüldü
Suriye'de güç mücadelesinden bahsederken ABD ve Rusya arasındaki çekişmeyi ihmal etmek doğru olmaz. PYD, 2012'den bu yana muhalif gibi görünen ancak rejimle işbirliği yapmaya devam eden bir politika uyguladı. Bu politikayı başlangıçta 3. Yol olarak tanımlıyordu. Ne muhaliflerin ne rejimin tam olarak yanında durmadığını, kendisine ait başka bir gündemi bulunduğunu ileri sürüyordu. Bu politikaya en büyük destek ise zamanla Batı ülkelerinden ve ABD'den geldi. Özellikle ABD'den aldığı destek sayesinde hayata geçirdiği planlarıyla birlikte güçlenmeye başlayan PYD, Suriye'nin ve Ortadoğu'nun yerel ve bölgesel güçlerinden uzaklaşıp ayrı bir siyaset izlemeye başladı. Aynı Kuzey Irak'taki bağımsızlık referandumu sürecinde Mesut Barzani'nin yaptığı gibi bölgedeki güç mücadelesinin doğurduğu boşluklardan yararlanarak siyasi hedeflerine ulaşmaya çalıştı. Bu süreçte ABD ile yakınlaşmanın ötesine geçerek "ortaklık" ilişkisi kurdu.
ABD ile "ortaklık" güçlendikçe bölge ülkelerinden uzaklaştı ve aldığı güçle muhalif gruplara ve kontrol etmek istediği alanlardaki sivil halka karşı daha baskıcı bir yol izlemeye başladı. Sonuçta, kısa vadede başarı gibi görünen ilerlemesi onu öylesine yalnızlaştırdı ki kaderi sadece ABD'yle ilişkililerine bağımlı hale geldi. Elbette, Rusya ile PYD arasında ilişkiler eskiden beri devam ediyor. Ancak, ABD'yle aşırı yakınlaşması Rusya'yı da PYD'yi cezalandırmaya itti. Rusya, bir yandan Zeytin Dalı Harekatı'nda Türkiye ile bir anlayış birliğine giderken diğer yandan Soçi Kongresi'nden PYD'yi dışlamak durumunda kaldı. Bu süreçten sonra PYD'nin kaderi tamamen ABD'nin ellerinde. ABD'nin ise yerel ortaklarıyla işini bitirdiğindeki tavrının en sonra örneği Kuzey Irak'ta gözlemlendi.
Yakın gelecek
Operasyon sürecinde Suriye'de pekçok gelişme yaşanacak. Bir yandan askeri anlamda İdlib, Afrin ve belki de sonrasında doğuya doğru Münbiç. Ancak siyasi gelişmelerin rolü de atlanmamalı. Rejimin fırsattan istifade PYD ile ilişkisi sayesinde Afrin'e gelmesi, Rakka'ya ve Deyr ez-Zor'daki kritik bölgeleri anlaşma yoluyla kontrol etmeye çalışması ihtimalleri aklımızın bir köşesinde durmalı.
Elbette, Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekatı temelde Türkiye'nin terörle mücadelesi çerçevesinde yürüttüğü bir operasyon. Bu çerçevede PKK/YPG terör örgütünün bölgeden kalıcı olarak temizlenmesi hedefleniyor. Fakat, bu operasyonun sonucu Suriye'deki dengelerin kalıcı olarak değişmesine neden olabilir. Bu süreçte Türkiye'nin kararlı duruşu ve operasyonun başarısı en önemli belirleyiciler olacak. Fırat Kalkanı Harekatı, DEAŞ ile mücadeleyi hedefliyordu ancak Suriye'nin kuzeyindeki güç dengesini değiştirmişti. Şimdi Zeytin Dalı da PKK/YPG ile mücadeleyi hedefliyor, fakat sonuçlarının bunun ötesine geçerek birçok aktör arasındaki güç dengesini etkileyeceğini görebiliriz.
(AA)